29/05/2017

Turgut Şelalesi Turgut Köyü’nde, Kızkumu’na 8,5 km, Marmaris’e 35-40 km uzaklıkta.

Kızkumu‘ndan çıkınca bir süre asfalt yolda gidip ileride soldan şelale yoluna bağlanılıyor. Şelale yolu hafif yapışkan, kırmızı topraklı, yokuş yukarı virajlarla çıkan bir yol. Aslında mesafe olarak buraya pıt diye gelmem gerekirdi. Ama daha önce yağan yağmurla daha da nemlenmiş bu topraktan lastiklerim pek hoşlanmadığı gibi, bir de Kızkumu’ndan kalkan turistik jeep’lerin de çok da geniş olmayan bu yollardan geniş geniş inmeleri, temkin seviyemi biraz arttırdı.


Vardığımda terlemiştim. Neyse ki Turgut Şelalesi’nin daha girişinden hissedilen sularının serinliği bu durumu hızlıca kamufle etti.

Doğal faunası ve florasını korumuş, vadi boyunca sık bir bitki örtüsü arasından süzülen bir derenin 3-4 metre yükseklikten dökülmesiyle 5 adet şelaleden oluşmuş Turgut Şelalesi, gürül gürül bir şelale değil. Ama, mavinin ve yeşilin her tonu bir aradayken, ağaçlar arasından sızan güneş ışığının yaptığı türlü oyunlar bambaşka renklere bürünüyor ve bu yürüyüşü büyülü bir orman hikayesine dönüştürüyor.

Marmaris, Hisarönü ve Datça tarih boyunca antik kentlere ve tapınaklara ev sahipliği yaptığı için, burada gezerken tanrılar kulağınıza fısıldar gibi oluyor.

Nerden çıktı bu tanrılar?
Tanrı Apollon tarafından kız kardeşiyle beraber yüzerken boğulmaktan kurtardığı Molpadia’nın şifa tanrıçası Hemithea’ya dönüşmesi, insanların rüyalarına girerek hastalıklarını tedavi etmesi ve Bybassos (Hisarönü) antik kentine bağlı Kastabos halkının ona olan sevgisinden adına tapınaklar yaptırdığı hikayeler de bu bölgenin toprakları üzerinde geçmektedir.

“İki kez hayata gelmiş“  şarap, eğlence ve zevk tanrısı Dionysos’a, sanatın ve ateşin tanrısı Apollon’a ait tapınaklara da Hisarönü bölgesinde rastlanmaktadır.

Hal böyle olunca, mitolojik hikayelerden keyif alan ve doğadan beslenen benim için de bu durum, efsunlu bir ziyarete dönüşüyor.

Sığla, çam ve çınar ağaçlarının gölgesinde şakıyan kuşlar ve narin kaplan kelebekleri de burdaki gösterinin bir parçası.
Kaplan kelebekleri Turgut Şelalesi’nin “görülmeli“ özelliklerinden biri olduğu için aşağıdaki fotoğrafı başka kaynaktan paylaşıyorum. Çünkü bu zarif canlıları canlı canlı görsem de, utangaç oldukları için fotoğraflayamadım.

kaynak: wikipedia

İlk karşılaştığım yerde 2-3 metre derinlikte oluşmuş gölcüğün suyu buz gibi. Öyle “hadi sıcaktan serinleyelim“ soğukluğunda da değil, bayağı buz gibi. Ben böyle çivi gibi suların meraklısıyım, mutlaka bir tadına bakardım aslında ama kaskım, montum ve çantamla mobil bir portmanto gibi gezdiğim için şelalenin tadını sadece çıplak ayaklarımla çıkarabildim. Hazırlıklı olanlar benim yerime de serinlesin.

Turgut Şelalesi’ne giriş ücreti yok. Doğal güzellikleri görmek için bir ücret ödememek güzel olmasına güzel de, insan neden bu gibi yerlerin ücretli olması gerektiğini, çoğu zaman gezdiği yerlerde maalesef deneyimleyebiliyor.
Örneğin; mis gibi suların aktığı taşların üzerine neden Asucan’lar Ali kalp falan filanlar yazarlar fikri olan var mı?
Ağaca, dağa, taşa bir şey kazıma fikri, elle tutulur hiçbir yanı olmayan koca bir zevzeklikten ibaret. Beyin bedava tabii; kullanmasını bilene.

Neyse.
İçim bir tuhaf olsa da, bu büyülü orman keyfimi kaçırmalarına izin vermeyeceğim.

Turgut Şelalesi, yolu Marmaris- Datça tarafına düşenlerin, bünyeyi hızlıca bir şarj etmek için uğraması gereken yerlerden biri. Zevzeklik eden birini görürseniz de çaktırmadan arkasından yanaşıp, itiverin buz gibi suya, bir kendine gelsin.

İyi şarj olmalar!