HESAPLAŞMA
İyi insan ol!
Çalma çırpma.
Yalan söyleme.
Büyükleri say, küçükleri sev.
Nazik ol, saygılı ol.
Adil ol..
Öğretilenler, öğrendiklerin, duydukların, toplum dayatmaları, yazılı olmayan kurallar, kutsal kitaplar…
Hepsinin bir ortak noktası var “iyi“ insan olmak.
Peki kötü insan olmamak bizi iyi bir insan yapar mı?
Belki de bu noktada daha temele inmemiz gerekiyor, her şeyin başladığı yere.. Toz bulutuna kadar değil ama onun biraz yakınına; “insan“ olmaya.
Çoğunlukla gezdiğim yerlerde tuttuğum bu günlüğün şehri bu defa Istanbul.
Evimde köprüye bakan camın arkasındaki masadan yazıyorum, güneşli bir Cumartesi günü parmakla sayılacak kadar az aracın geçtiği köprüye bakarak.
Bu yazıda, biyolojik silahlar süper güçler gibi bazı teorilerden bahsetmeyeceğim.
Covid-19’un belirtileri ve 14 kural gibi artık ezbere bildiğimiz şeylere ise hiç girmeyeceğim.
Sıcak havalar gelince puf diye uçacak gibi kehanetler hele söz konusu değil..
Bir bu “sosyal deney“ konusuna girebilirdim belki ama o da uzun konu, yazmak yerine fikri olanlarla oturup konuşmayı tercih ederim.
Neyse zaten hemen her şey malumunuz.
Şu iyi insan olma meselesine dönersek, iyiliğe giden yolu tarif eden bir sürü tabela var tamam.
Ama “düşündüğünün üstüne düşünebilen insan“ olan Homo Sapiens; tanımı üzerine düşen o büyük sorumluluğu yerine getirebilmiş midir acaba?
Uzuuun yıllar içerisinde; sınırlar, savaşlar, zamanın tanrıları şimdilerin devlet büyükleri olanlar, sanayileşme, ekonomik sistemler, ideolojiler, misyonlar vb bir takım durumlar sebebiyle, insan nereden geldiğini unutmuştur.
Hatta unutmak önceden bilinen bir şeyin akılda kalmaması demekse, unutmuş da değil de, bilmemiş – hiç öğrenmemiş, öğrenmek istememiş, ya da işine öyle gelmiş olmalı ki, bütün bu kavramlar arasında maddecilik hevesiyle gününü kurtarırken, kendinin ölümlü olduğunu bile unutmuştur.
Yıkmayı yapmaktan çok seven, aç gözlülüğün gözünü kör ettiği bu fani tür, tüketmeye o kadar kaptırmış ki kendini, bir şeyi hesaba katamamış; Doğayı.
Kendiliğinden var olan ve insan etkinliğinin dışında kendini sürekli olarak yeniden yaratabilme gücü olanı.
Öyle yormuş öyle tüketmişler ki onu, nereden geldiğini nereden beslendiğini unutanlara ara ara mesajlar vermiş, üzerinde saatlerce tepinilen alt komşu gibi; “herkes ayağını denk alsın!“
“Bu sonu havalı havalı biten kavramlarınızın hiçbir önemi yok, o aç ve çıplak gözlerinizle bile göremeyeceğiniz küçücük bir virüsle ne makamınız kaldı ne ırkınız ne diliniz ne de paranız.. Şimdi hepiniz aynısınız.“
Şimdi son geldiğimiz noktada, maalesef her gece son dakika seçim sonuçlarında açılan sandık takip eder gibi Türkiye’de ve dünyada kaybettiklerimizin, iyileşenlerin, yeni vakaların sayılarını takip ediyoruz.
Dünya genelinde neredeyse her şey her yer kapandı. İlk kez tüm Dünya’nın tek ortak konusu ve korkusu var; Corona virüsü.
Bu sırada dünyada her gün 25.000 kişi, her 10 saniyede 1 çocuk açlıktan ölmezmiş gibi.. (BM verilerine göre)
Virüsler zaman içerisinde isim değiştirdi ama yayılma alanı en büyük olanı en sona saklamış Tabiat Ana, tüm bu yaramazlıklardan ne kadar sıkıldığını ciğerimize soka soka.. Şimdilerde bu Sapiens’ler doğadan alamadıkları hırslarını market raflarından alıyor..
Bu deney bize sosyolojik, ekonomik ve bilişim anlamında çok şey öğretti. Bundan sonrasında olacak global değişimlerde göz ardı edilemeyecek bir ivme olacağı fikrindeyim.
Ama asıl dersi çıkarabildik mi dersiniz?
Bazı bilim insanları Covid-19 gibi yeni virüslerin insanlığın biyoçeşitliliği yok etmesi sebebiyle ortaya çıktığını öne sürüyor. İnsanların refahı ile diğer canlılar ve ekosistem arasındaki bu ilişki yeni bir disiplini ortaya çıkardı: “gezegen sağlığı”.
Ağaçları kesip, hayvanları pazarlara gönderdiğimizde virüsün doğal olarak dolaştığı ev sahibi hayvanlar ve kendileri arasındaki doğal engelleri azaltarak hastalıkların yayılması için koşullar yarattık.
ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC), insanları enfekte eden yeni veya mevcut salgınların dörtte üçünün hayvanlardan kaynaklandığını tahmin ediyor. Patojenler hayvanlardan insanlara geçer ve birçoğu hızla yeni yerlere yayılabilir.
İnsanların çirkin eylemleri iklimi değiştiriyor ve Dünya, gezegeni ısıtarak ve tehdit ederek, üzerinde tepinenlere karşılık veriyor. İklim değişikliği salgın hastalıkları büyütüyor.
Dünyanın insanlar ortadan kalktığı zaman rahat bir nefes alacağı söylenir. Aslında şu anda da bir bakıma tam olarak da olan bu.
İnsanlık virüsten kaçmak için evlerine kapanıp, doğadan ellerini ayaklarını çektikleri bu kısa sürede neler oldu:
Çin Ekoloji ve Çevre Bakanlığı’na göre, “kaliteli hava günlerinin” ortalama sayısı Şubat ayında geçen yılın aynı dönemine göre% 21,5 arttı.
Hepiniz turunculu haritalara bir yerlerde denk gelmişsinizdir; NASA ve Avrupa Uzay Ajansı tarafından yayınlanan uydu görüntülerinde Kuzey Avrupa ve Çin’de çarpıcı biçimde hava kirliliği azalması gözlemlendi.
Venedik kanalları hiç olmadığı kadar mavi ve berrak oldu, kuğuların balıkların hatta yunusların oyun alanına dönüştü.
Ve tüm bunlar o kadar hızlı oldu ki, büyüklük yine uzun zamandır başına gelenlere sabreden doğada kaldı ve bu kadar kısa zamanda olumlu yanıt vererek bizi mahcup etti.
Yani umarım mahcubiyet, pişmanlık, ders çıkarma gibi yeti ve hisler asıl olması gerekenlerde olur da, bundan sonrasında da aynı enerjiyle iklim değişikliği ve tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmekten bahsediyor olabiliriz. Yoksa bu yazıyı okuması muhtemel kişilerin bir ağaç için yüzbinlere dönüştüğünü iyi biliyorum.
Ben bir virolog değilim ama tutkulu bir çevreciyim. İnsan olmamın bana verdiği sorumlulukların farkındayım. Ve kolektif bir bilinçle bir an önce silkelenip kendimize gelmezsek, yarın başka isimlerdeki virüsler yayılmaya devam edecek ve korkarım bir diğeri öncekini aratıyor olacak.
Ben demiyorum, bilim insanları diyor.
Ekolojik denge sağlandığında sistemin nasıl değiştiğiyle ilgili eskiden izlediğim kısa bir belgesel vardı. Onu buraya bırakıyorum. “Hepimiz kurtların birçok hayvanı öldürdüğünü biliyoruz, ama belki de başkalarına hayat verdiklerinin biraz daha az farkındayız” der George Monbiot bu belgeselde.
Hadi ben şimdi ellerimi yıkamaya gidiyorum, ordan da maskemi takıp dışarı çıkacağım.
65 yaş üstü görürsem yolumu değiştireceğim, şanslıysam belki yürüyüş bile yapabilirim.
Sonra derhal eve dönüp, kapının dışında soyunarak (karşı komşunun yeni bebekleri oldu beni fark edebilecek durumda değiller), kendimi banyoya atmak suretiyle çitilenircesine yıkanıp, kıyafetlerimi de akşam bahçede Nevruz bahanesiyle yakacağım.
Gece de nasipse Parliament Pazar Gecesi Sinemasi bekler gibi Sağlık Bakanı’nın konuşmasını bekler, sonra evde geçireceğim yeni bir güne tekrar uyanmak üzere, yatarım.
Oh be yaşasın özgürlük, hoş geldin bahar!
Kaynak: BBC – Cnn – The Guardian
Related Posts
Bir cevap yazın Cevabı iptal et
Kategoriler
- Beni kategorize etme (7)
- Büyüklere oyuncaklar (10)
- Doğa (9)
- Etkinlik (3)
- Haber (5)
- Kelebekler Vadisi (1)
- Motosiklet ve yolculuk (2)
- Seyahat (11)
- Sokak (1)
- Tarih (4)