TUIK’in 2018 Ocak ayı verilerine göre Türkiye’de kayıtlı araç sayısı 23 milyon 179 bin 160.

Bunların sadece %14’ünü motosikletler oluşturuyor. 3 milyon 246 bin. Bu motosikletlerin çoğu da Ege Bölgesi’nde.

Vaktimin çoğunu Istanbul’da geçirdiğim için buradan örnek vereceğim. Istanbul’da kaç motosiklet vardır? 190 bin? Daha fazla, daha az? Neyse.

Kurallara uymayan sürücüler, her an her yerden fırlayan kuryeler vb sebeplerle motosiklet sürücülerine gıcık olan insanların sayısı da fena değildir.

Oysa ufak bir matematik ve mantık hesaplamasıyla, gıcık olunanın araç değil sürücünün kendisi olduğu fikrine pek tabii varılabilir. Söz konusu “rahatsız edici” zihinler, kayıtlı araç sayısına bakıldığında diğer araçlarda daha fazladır.

Trafiğin diğer elemanı yayalardır. Yayalar da araçlar gibi kurallara uymazsa çarşı pazar karışabilir.

Hayat biz planlar yaparken başımıza gelenler miydi?

Tarih 23 Ağustos 2011. O zamanlar Türkiye’nin gündemi bu kadar civcivli değil. Sıradan bir yaz sabahı.

Motosikletimi Anadolu yakasında Kawasaki servisine götürdüm, öğlene kadar işlerimi halledip Mecidiyeköy’de iş yerimde olmayı planlıyorum.

Keza oldum da, saat 12.30 gibi Mecidiyeköy’deydim. 90 sn süren kırmızı ışıklarda bekliyorum, ön sıradaki araçlardan biriyim; hani üstten E5 geçer, solda Teknosa vardı, ilerde sağda metro çıkışı, az ilerisinde solda Cevahir, heh tam ordayım. Zaten ofise de Cevahir’e gelmeden hemen sola giriş veren yerden dönüp, takribi 4 dk sonra varacağım. Varamadım.

Bize yeşil yandı tüm araçlar 1’e alıp kalktık. 2.vites. Sağda metro çıkışındaki insanlar da doğal olarak beklemede.

Fakat 1 tanesi, metro çıkışına çok yaklaştığım sırada aralarından sıyrılıp karşıdan karşıya geçmeye karar verdi.

Kornaya asıldım, bıraktım, bir daha asıldım. Mesafe o kadar kısa ki.

Kadın tüm bu korna seslerine kafasını çevirip bakmamakla beraber aynı hızda devam ediyordu. Ben de “bu kadın A noktasından B noktasına saatte bu km hızla gidiyorsa, iyisi mi ben motoru sağa yatırayım, kadını kurtarayım ben motor falan bize ne olacak artık orası o kadar önemli değil..” diye düşünürken…

Ve kadını bu planla milim kurtarabilecekken, o durdu. Evet durdu!

Sonrası şöyle:

Trafik kazası öyle bir şeydir ki, daha önce başından geçenler ne demek istediğimi anlayacaktır.

Her şey saniyeler içerisinde olur. Öngörü, hayal gücü ve ihtimaller saniyelere bölünür.

Kaza yapacak kişi, o sırada kaza yapmama ihtimali hala geçerli de olsa, kazanın nasıl olacağını mikrosaniye hızında gözünde canlandırır. Çarpışma esnasında beyin bir sonraki hamleyi düşünmeye başlar, ilk şunu sorar “Acaba ölür müyüm? Bakayım. Yok ölmem, güzel. Peki o ölür mü?” Yine o mikrosaniyede derin bir sessizlik olur. Kafanın  çalışma sistemine baksana, kısacık bir sürede hem hiç susmuyor hem de kendine sessiz bir aralık bırakabiliyor. Acayip.

“Peki o ölür mü?” korkunç bir sorudur. Buz gibi soğuktur.

Aynı hızla devam etti: “Ölür mü? Ölmez. Ya ölürse ne olur? Derhal bu an bitmeli ve ayağa kalkıp ona bakmalıyım!”

Bu uzun monolog 2 sn sürdü.

İnsan ölmeyeceğini biliyor. Ama sıradan bir gün 4 dk sonra ofisinde olacağını düşünürken, bir anda birinin koşa koşa ona çarpacağını ve hayatının aniden değişebileceğini bilmiyor. Ömrünün sonuna kadar gırtlağına yapışacak vicdan da cabası. Ne için? Yok yere.

Kadına çarptım. Aynı hızla motosikletimden yükseldim, orta refüje kafamı çarptım. Nasıl çarptıysam tekrar yükseldim ve bu sefer refüj üzerinde başka bir yere düştüm. Soldan arabalar geçiyor neyse ki aralarına bir yere düşmedim de üstümden geçmediler.

Bütün kemiklerim birbirine girmiş gibiydi. Hiç bu kadar insanı başımda görmemiştim. Kaskımı açmaya çalıştım. Biri geldi: “açılın ben doktorum”. Oluyormuş bu gerçekten, gönderiyor demek ki.

Aklım kadında, bilincim açık, kimse benimle vakit harcasın istemiyorum, onu merak ediyorum. Doktora zorlukla “ben Yezdan, kimlik numaram bu, lütfen ona bakar mısınız hareket ediyor mu?” dedim. Bilincimin açık olduğunu gören doktor “tamam sakın kımıldama bakıyorum ona” dedi ve başımdan ayrıldı. Kafamda bir ton insan bana bakıp konuşuyor, uğultularını duyuyorum ama kafamın içinde hala ben konuştuğum için kimsenin ne dediğini anlamıyorum.

Adam geldi; “hareket etmiyor.”
“Lütfen bir daha bakın.”

Gitti, geri geldi; “kımıldadı ama başı kanıyor.”
“Harika!” Saniyeler içerisinde 40 yıl yaşlanmış ve aynı anda hayata geri dönmüştüm.

Cevahir AVM çok merkezi bir yer olduğu için tüm polis, ambulans, basın oraya konuşlanırmış. O yüzden hemen geldi hepsi. Basın ambulanstan önce geldi o ayrı. Ben doktora kimlik numaramı söylerken, almışlar sonra benimle ilgili bilgiler bulmuşlar vs.

Daha boyunluklarla beni sedyeye yeni almışlardı, DHA’nın sitesinde haberim çıkmıştı. Sonra her yerde, ertesi gün gazetelerde, sedyede fotoğraflarım, başka yerlerden buldukları fotoğraflarım.. Gazetede haberimin üstümde adam eniştesini bıçaklamış 5 yerinden o var, altında ben boy fotoğrafımla falan, değişik işler. Dedim ya memlekette o zaman sular durgun çevir çevir bunu veriyorlar.

Ambulansta bir arbede var, “Etfal’e gidemeyiz yollar kapalı, Okmeydanı’na gidelim ama trafik vardır durum acil” vs neyse çözdüler Okmeydanı’na gidiyoruz.

Bir ambulanstaki bu muhabbeti, bir de hastane asansörüne sedyemi alırlarken bana yaklaşan 2 polisin muhabbetini hatırlıyorum. Yanındakine “ulan Kamil sen düz yolda yürüyemiyorsun kız neyi kullanıyor” diyordu. Neyse.

Kadın sapasağlam çıktı. Düşmenin etkisiyle bir süre baygın yatmış, başını yere çarptığı için kanamış röntgen möntgen, herhangi bir tramvası yok. Benim kıyafetlerim parçalandı. Dizlerim yaralı, motosikletim metrelerce sürüklenmiş ve parçalanmış. Ve eğer kaskım olmasaydı beynimin parçaları da o sırada Şişli’ye sıçramış olurdu.

 

Trafikte araç kullanma eğitimi önemli olduğu kadar yaya olma eğitimi de önemli olmalı.
Kırmızıda beklenir,
yeşilde geçilir,
giden araçların önüne atlanmaz,
geri geri giden arabanın arkasından geçilmez,
araçların dönüş ve gidiş yönüne uyum sağlamak gerekir, bu sinyallerinden ve farlarından anlaşılır,
eğer sinyal kullanmadan dönüş yapan araç varsa bildiğiniz iyi bir sürücü kursuna yönlendirilebilir, belli ki bazı derslerden kalmış,
gibi…

Yayalar yolda yaya yaya yürünmemesi gerektiğini bilmeliler. Diğer taşıtlar motosiklet sürücülerinin hayatlarını hep bir riskle taşıdığını bilmeliler.

Motosikletler zırt dur pırt kalk araçlar değildir. Her istediğiniz zaman “aman n’oolcak motor işte duruverir, gidiverir” kafasıyla yaklaşmamalısınız.

Ufacık gözüken hatalar bir anda herkesin hayatına mal olabilir. Ve ölüm aniden geldiği zaman haddinden fazla can yakar.

Motosiklet kazalarının çoğunluğu başkaları yüzünden gerçekleşir.
Sıkıştıran araçlar, aniden duran veya manevra yapan araçlar, sol kapısını açan arabalar, dikkatsiz, saygısız sürücüler, yayalar, arabanızdan dışarı fırlattığınız yanan sigara izmariti vs vs..

Demek ki neymiş hem kendimizi hem başkalarını üzmemek için saygı ve eğitim çok önemliymiş. Bir de kask. Hayat kurtarır!