Şu an bulunduğum yer; dünyanın en güzel kadın heykeline ev sahipliği yapmış, yedi harikadan biri olan İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos’un, ressam Polygnotos’un, doktor Euryphon’un doğduğu ve ünlü matematikçi Eudoksos’un yeri henüz saptanmamış olan görkemli rasathanesinden yıldızları incelediği ve astroloji araştırmaları yaptığı büyülü bir yer.

Zamanının modern metropolü antik kent; sanat, kültür, sağlık ve din merkezi olarak meşhurlaşmıştır.

İçeri adımınızı atar atmaz bambaşka bir enerjiyle sizi sarmalayan Knidos Antik Kenti; Akdeniz ile Ege Denizi’nin birleştiği noktadan tepeye uzanan dev bir amfi tiyatro gibi yükselir.

MÖ 4. yy. da tam anlamıyla bir dünya şehrine dönüşmüş Knidos’un tarihiyle ilgili bulunan edebi kaynaklar MÖ 2000’li yılları işaret ederken, arkeolojik kaynakları MÖ 1200’lü yılları göstermektedir.

Yolculuğumun kesiştiği şarapların, Marmaris Kalesi’nde gördüğüm amforaların hikayeleri, şarap ve zeytinyağı ticaretiyle büyük bir önem kazanmış Knidos’tan geliyor. En parlak çağını Hellenistik Dönem’de yaşamış (İÖ 300 – 30) olan Knidos, şarabı ile de Akdeniz’in hemen her bölgesinde kendine bir pazar oluşturmuş. MÖ 2. yy. da ise çok önemli bir seramik üretim merkezi olmuştur.

Kentin diğer zenginlik kaynağının; batıdaki küçük liman yani”askeri liman” ve büyük olan diğer adıyla “ticari liman” diye isimlendirdiği iki liman ile bu limana gelen tekneler ve bunlardan elde ettikleri gelir olduğu söylenir. Hem yarımadanın güneye bakan ucunda, hem de kentin solunda kalan yarımada Kap Krio’nun kuzey yamacında teraslar üzerine kurulu alanı bir köprü ile birbirine bağlamışlar ve böylece başta geçilebilir limanlar birbirinden ayrılmış. 

Bulunduğu konumun avantajını layığıyla kullanan Knidos, kısa zamanda zengin olmuş, zenginliğini kültür ve sanata aktarmış.

Apollon Tapınağı

Yuvarlak ve köşeli kuleleri ile güçlü bir sur duvarı tarafından çevrelenen kentin surlarının dışında da, doğuya doğru yaklaşık 7 km  uzunluğunda bir alana yayılmış Nekropolis (mezarlık) bulunmakta.

Çok büyük bir alana yayılmış bu kenti enine boyuna gezmek zaman istiyor. Geçmişe kenarından köşesinden uğrayabilmenin verdiği sarhoşlukla ve havanın sıcaklığına aldırmadan tapınakların, tiyatroların, dükkanların, yamaç evlerinin arasında yani sokaklarında dolanırken narince taşlara dokunuyorum.

Genelde kalıntıların olduğu yerleri ziyaret edince herhangi bir şeye dokunmak mümkün değildir, zira iyi ki de öyledir yoksa nice olurdu halleri. Fakat Knidos bir şehir kalıntısı olduğu için aralarda gezmek mümkün. Ve eğer yasak değilse binlerce yıl önce insanların bastığı, yattığı, yaşadığı, şenlikler düzenlediği, çıkıp halkına seslendiği yerlere dokunmak… Tarif edebileceğimden çok uzak. Ona dokunup gözlerimi kapadığımda, o zamana öyle hızlı ve derin bir yolculuk yapıyorum ki, neredeyse deja vu diyeceğim. Bu tüyleri diken diken eden hisse kapılıp 2 saat Knidos’u gezdim.

Baş döndüren Knidos Afroditi

Duyduklarım ve okuduklarım elime kalem aldırıp hiç görmediğim bir heykele (kadına bile değil) şiirler yazdıracak neredeyse..

Dünyanın en güzel kadın heykeli; Knidos Afroditi.

Knidos Afroditi'nin bir Roma kopyası
Knidos Afroditi’nin bir Roma kopyası

Güzelliği, sevgiyi, sevişmeyi simgeleyen tanrıçanın heykeliyle ilgili onlarca hikaye anlatılmaktadır

Tarihçi Lusien bu heykel için şöyle demiştir; “Güzelliğini hiçbir şey örtmemiş, sol elinin eğimiyle kapadığı yerden başka.”

Hikaye odur ki; Atina’lı ünlü heykeltraş Praksiteles MÖ 4. yy. da Kos Adası’ndan gelen sipariş üzerine 2 adet Afrodit heykeli yapar. Bunlardan birinde tanrıça figürü örtülüyken, diğerinde tanrıça çırıl çıplaktır. Afrodit’in dillere destan güzelliği bir yana, heykel de öyle güzel yapılmıştır ki etrafında dört döner yine de bir kusur bulamazsınız.

Fakat en önemlisi, o güne kadar tanrıların çıplak heykeli yapılmış olsa da hiçbir tanrıçanın çıplak heykeli yapılmamıştır. En fazla gerdanı ve bir göğsü dışarıda olan tanrıça heykellerinin aksine bu Afrodit çırılçıplaktır.

Kos’lular çıplak Afrodit yerine örtülü heykeli tercih ederken, Knidos’lular Paros mermerinden yapılmış bu güzeller güzeline kayıtsız kalamaz ve satın alıp kentin en yüksek terasına yerleştirirler. Dünyanın her yerinden bu heykeli görmeye gelirler. Bir nevi kentte Afrodit turizmi başlar. Üstelik Afrodit’in kendisi bile heykeli görmeye gelir.

Hatta Bithynia Kralı Knidos’a bu heykeli almak için çok büyük paralar teklif eder ama ı-ıh!
Kim ne yaparsa yapsın Knidoslular heykeli kimseye vermez.

O dönemde pek çok kopyası yapılan bu heykelin bazı kopyaları Kapitolin Müzesi, Louvre Müzesi, Uffizi Galerisi gibi pek çok yerde sergilenmekte. Maalesef bu mağrur gülüşlü heykelin akıbeti bilinmemekte. Kaidesi ise Knidos’ta mazisiyle beraber yerinde.
Bizans imparatoru Theodosius döneminde İstanbul Sultanahmet Meydanı yakınlarındaki Lausus Sarayı’na götürüldüğü ve 475’teki yangınla yok olduğu veya Knidos kentinden çalındığı söylenir.

Sidon’lu şair Antipater’in bir nüktesine göre Afrodit der ki;

“Paris, Adonis, Anchises bunlar beni çıplak gördü, tüm bildiklerim bunlar.
Peki Praksiteles bunu nerden çıkardı?”

Afrodit heykelinden geriye kalan kasidesi

Ne yazık ki, Amerikalı Prof. Iris Love 1967 – 1977 yılları arasında Afrodit heyecanıyla burada sondajla kazı çalışması yapmıştır ve Knidos’taki sevimsiz büyük çukurlar da ona aittir.

Knidos’ta 1988 – 2006 yılları arasında kazı yapan Ramazan Özgan ve ekibinin kazı yapma ruhsatı Kültür ve Turizm Bakanlığınca iptal edilmiştir. Kazıları 2013 yılından itibaren Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fak. Arkeoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Prof.Dr. Ertekin M. Doksaltı yönetmekte.

Dönemin en önemli ticaret limanlarından Knidos’a denize açılan tüm gemiler ihtiyaçlarını burada durup karşılarken, Afrodit heykelini ziyaret arzuları bu özelliğinin önüne geçmiştir.

Knidos’un önemli diğer yapıları; B, C, D ve E Kiliseleri, Dor Tapınağı, Propylon, Apollon Tapınağı ve Sunağı, Yuvarlak Tapınak ve Sunağı, Meclis Binası, Korinth Tapınağı, zamanın en önemli icatlarından saati ve mevsimleri gösteren güneş saati, Dor Stoası, Tiyatro, Dionysos Tapınağı ve Stoası, Yamaç Evleri, Odeon, Demeter Kutsal Alanı, Nekropol ve Kap Krio Yarımadası’dır.

Knidos’u özel kılan sadece tarihi dokusu ve Ege’nin Akdeniz’e kavuştuğu yerde yükselmesi değil. Tepesi, güneşin en güzel battığı yerlerden biridir.